EMİRDAĞ LAHİKASI – vd. (647-654)

647
648

64: Bolşevizm, küfr-ü mutlak [her açıdan inkârcılığa düşmek] ve fikr-i tabiata [her şeyi tabiatın yarattığını kabul eden düşünce] karşı Risale-i Nur: Üstad Bediüzzaman talebelerine yazdığı bu mektupta, “İhlâs” ve mektupların suretlerinin hafiyeler [gizli çalışan, casus] tarafından alındığını ve bundan dolayı talebelerin endişe etmemesini söyler. Çünkü Bolşevizm, küfr-ü mutlak [her açıdan inkârcılığa düşmek] ve fikr-i tabiatla [her şeyi tabiatın yarattığını kabul eden düşünce] mücadelede milliyetperverler, [milliyetçi, milletini seven] vatanperverler, siyasetçiler ve dindarların Risale-i Nur’un fevkalâde kuvvetli hakikatlerine muhtaç olduklarını belirtir.……………….……………….145

65: Afyon Emniyet Müdürlüğü’ne bir rica: [ümit] Üstad Bediüzzaman Afyon Emniyet Müdürlüğüne yazdığı bu dilekçede, telif [kaleme alma] ettiği her risalenin tetkik edildikten sonra iade edildiğini ve bu risaleleri yazmasındaki gayesini anlatır. Şu an da bazı risalelerinin bir trende taharri [araştırma] memurları tarafından tutulduğunu belirtir; onlar hakkında kısaca bilgi verir. Ve bu risalelerin hiçbir zararlarının olmadığını ifade eder. Afyon Emniyet Müdüründen, asılsız evhamlar yüzünden kendisine bu şekilde ilişilmesine meydan vermemesini ister.……………….……………….146

66: İstanbul’da komünistleri protesto: Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, İstanbul’da komünistliği yayan bir cemiyetin iki gazete matbaası ve kütüphanesinin [kitaplar] halk tarafından yıkılarak protesto edildiğini belirtir. Bu cemiyetin maddî ve manevî çok zararının olduğunu yazar. Bu olayın Risale-i Nur açısından değerlendirmesini yapar.……………….……………….148

67: Risale-i Nur’un yangındaki kerameti: [Allah’ın bir ikramı olarak bazı kişi ve varlıklarda görülen olağanüstü hal ve özellik] Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, “mânidar ve acip ve Risale-i Nur’un talebeleriyle ve Risale-i Nur’a ve Âyetü’l-Kübrâ‘nın [en büyü delil; Risale-i Nur Külliyatı’ndan Yedinci Şuâ] kerametiyle [Allah’ın bir ikramı olarak bazı kişi ve varlıklarda görülen olağanüstü hal ve özellik] ve ehl-i dünyanın [dünyada yaşayanlar] ilişmek niyetleriyle alâkadar” dediği bir yangın hadisesinden bahseder.

Yangının çıktığı binalar arasında bir talebenin de mağazasının olduğunu, fakat yangın içinde bulunan risalenin olduğu yere gelip durduğunu belirtir. Bu yangınla muarızların [itiraz eden, karşı gelen] da tokat yediklerine dikkat çeker.

Üstad son olarak, muarızların [itiraz eden, karşı gelen] talebeler arasındaki tesanüdü [dayanışma] bozmak için söylentiler çıkarttığını belirtir; onlara bazı tavsiyelerde bulunur.……………….……………….148

68: Risale-i Nur yalvarmaz: Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, adını vermediği bir talebesine yazdığı bu mektubunda, gazeteci ve yöneticilerin Risale-i Nur’un değerini takdir edemediklerinden, Risale-i Nur’un ise onlara yalvarmayacağından bahseder.……………….……………….150

69: Hasan Feyzi’nin manzumesi [düzenli] Sikke-i Tasdîk’teki imâlar tarzındadır: Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, Denizlili Hasan Feyzi Yüreğil’in Risale-i Nur’un hakkaniyeti hakkında yazdığı manzum [düzenli] fıkrasını [bölüm] Sikke-i Tasdîk-i Gaybî’nin sonuna ve ayrıca Lâhikada kaydedilmesini uygun bulduklarını belirtir. Çünkü bu kadar kuvvetli ve samimî bir kanaatin, Risale-i Nur’un hakkaniyetine Sikke-i Tasdîk Gaybî’deki îmalar türündeki bir işaret olabileceğini belirtir.

Üstad, Denizlili Hasan Feyzi’nin Risale-i Nur’u zulümlerden kurtarmaya çalışmasıyla herkese büyük bir hediye verdiğini yazar.

Üstad son olarak, “64’te Risale-i Nur telifçe [kaleme alma] tamam olur” gaybî haberini tasdik ettiğini belirtir.……………….……………….151

70: Camideki [cansız] kulübeciğin kaldırılması: Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, gittiği camide talebelerinin kendisi için küçük bir kulübecik yaptırdıklarını, ancak bir zabitin [subay] gelerek kulübeciği kaldırdığını söyler. Onların bu hadiseyle istedikleri şeyin kendisine gösterilen fazla hüsn-ü zan[güzel düşünce] kırmak olduğunu yazar. Kendisi gibi talebelerinin de bu olayın üzerinde durmadığını belirten Üstad, uzun zamandan beri bekledikleri bu hadisenin hafif geçtiğini söyler.……………….……………….152

71: Hasan Feyzi’nin Sikke-i Tasdik’ten aldığı ilhamla [Allah tarafından canlı varlıkların kalbine gönderilen mânâ] yazdığı kasidesi: [büyük bir şahsı övmek için yazılan şiir] Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, Hasan Feyzi Efendinin yazdığı manzumeden [düzenli] bahsederken onu şu sözleriyle anlatır: “Hasan Feyzi’nin Sikke-i Tasdik-i Gaybî’den aldığı bir ilhamla [Allah tarafından canlı varlıkların kalbine gönderilen mânâ] Risale-i Nur hakkında ve o Nurun menbaı [kaynak] ve esası olan Nur-u Muhammedî [Hz. Muhammed’in (a.s.m.) nuru] (a.s.m.) ve hakikat-i Kur’ân [Kur’ân’ın hakikati] ve sırr-ı iman [iman sırrı] târifinde bu kasideyi [büyük bir şahsı övmek için yazılan şiir] yazmıştır.” Üstad, bu manzumenin [düzenli] talebeleri şevke getirdiğinden bahseder.……………….……………….153

72: Allah nurunu tamamlayacaktır—kâfirler hoşlanmasa da…: Hasan Feyzi Yüreğil’in kasidesinin [büyük bir şahsı övmek için yazılan şiir] yer aldığı mektuptur. Hasan Feyzi kasidesinde, [büyük bir şahsı övmek için yazılan şiir] Hz. Peygamber’in (a.s.m.) nurunu kimsenin söndürmeye güç yetiremediğini Peygamber (a.s) hayatlarından örnekler vererek anlatır. Sonra, Risale-i Nur’un gerçekleştirdiği büyük hizmeti, onun kıymet ve ulviyetini [yüce] beliğ [belagâtçi, maksadını noksansız ve güzel sözlerle anlatabilen] ifadelerle aktarır.……………….……………….154 [kuturlar, çaplar; her taraf]

73: Münafıkâne desiselere [hile, aldatma] karşı sebat [kalıcı olma, sabit kalma] gerekir: Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, münafıkların daha münafıkça bir desiseyi [hile, aldatma] gerçekleştirdiklerini belirtir. Bu desisenin [hile, aldatma] en önemli parçasının has ve sebatkâr [sebat eden] kardeşleri soğutmak, fütur [usanç] vermek, hattâ Risale-i Nur’dan vazgeçirmek olduğunu yazar. Buna karşı tam bir sebat [kalıcı olma, sabit kalma] gerektiğine dikkat çeker. Desiseler [hile, aldatma] arasında bulunan şahsıyla ilgili çıkan şayialara [yayılmış haber, yaygın olan söylenti] da talebelerinin nasıl cevap vereceklerini yazar.……………….……………….165

649

74: Âsâyişi ihlal bahanesiyle artık kimseyi kandıramazlar: Üstad Bediüzzaman, “Risale-i Nur şakirtleri, [öğrenci] dini siyasete âlet eder; emniyete zarar vermek ihtimali var” gibi İslâm dünyasının nefretini kazanmak ve küfrü [inançsızlık, inkâr] yaymak için çıkarılan şayiaların [yayılmış haber, yaygın olan söylenti] asılsız olduğunu ifade eder. Risale-i Nur’un toplum üzerindeki gerçek etkisini anlatan Üstad, hükümeti ve adliyeyi şaşırtan bu bahaneyle artık kimseyi kandıramayacaklarını belirtir.……………….……………….166

75: İtham ve hakaretlere karşı sabrı seçtim: Üstad Bediüzzaman, münafıkların, kendi şahsına gösterilen teveccühü [ilgi] kırmak için itham [suçlama] ve hakaret ihtiva eden plânlar kurduklarını belirtir. Bu plânlarla kendisini sıkıştırıp hiddete getirerek onların eline bir bahane verdirmek için uğraştıklarını, ancak bunu başaramayacaklarını yazar. Çünkü, onların takdir gördükleri makamları ve uğrayacakları âkıbetleri Risale-i Nur’un ve talebelerininkiyle karşılaştırdığında değil kızmak, onlara acıdığını ifade eder. Bu itham [suçlama] ve hakaretlere hiç ehemmiyet vermediğini; âsâyiş ve idare lehinde [tarafında] sabır ve tahammüle karar verdiğini belirtir.

Son olarak, Risale-i Nur ile bu memleket ve istikbal için iki tehlikeyi def etmeye çalıştıklarını anlatır.……………….……………….167

76: Afyon Emniyet Müdürüne şikâyet mektubu: Üstad Bediüzzaman’ın Afyon Emniyet Müdürüne yazdığı mektubudur. Kendisine uygulanan kanunsuz, mânâsız ve maslahatsız [amaç, yarar] uygulamaları Afyon Emniyet Müdürüne şikâyet eder.

Üstadın şikâyet ettiği konular şunlardır: Camiye gitmekten men edilmesi, camide kendisi için kulübeciğin yapılmasının aşırı [Kur’ân-ı Kerimin on âyetlik bir bölümü] derecede büyütülmesi, ihtiyarı haricinde oluşmuş teveccüh-ü ammenin suç unsuru olarak kabul edilmesi ve ihtiyaçlarını gören insanların kendisinden uzaklaştırılması.……………….……………….169

77: Hocalar kendi malları olan Risale-i Nur’a sahip çıkıyor: Üstad Bediüzzaman, Konya’daki âlimlerin Risale-i Nur’a sahip çıkmalarından dolayı çok memnun olduğunu belirtir. Risale-i Nur’un asıl sahiplerinin onlar olduğunu belirten Üstad, onların sahip çıkmasıyla vazife-i Nuriye [Risale-i Nur vazifesi] açısından artık bir endişesinin kalmadığını ifade eder.

Mustafa Osman’ın az zamanda büyük hizmetler yaptığından ve yazdığı mektubundan bahseder.

Kastamonu’nun Küre kasabasının talebeleri ve hizmetleri hakkındaki düşüncelerini aktarır……………….……………….170 [kuturlar, çaplar; her taraf]

78: Risale-i Nur gibi bir hakikat güneşi, üflemekle sönmez: Üstad Bediüzzaman bu mektupta, yeni bir hâdiseyle kendisini sıktıklarını belirtir. Bu hâdisenin, hizmetinde bulunan Ceylan ve iki arkadaşının yanına gelmekten men edilmesi olduğunu ifade eder. Divaneliklerinden, üflemekle milyonlar elektrik kuvvetinde bulunan Risale-i Nur gibi bir hakikat güneşini söndürmek için kendisine sıkıntı verdiklerini belirtir. Bu olayın da arkasında hayırlar olduğunu belirterek, daha önceden yaşanılan sıkıntıların hemen ardından meydana gelen ibretli tevafukları aktarır.……………….……………….172 [kuturlar, çaplar; her taraf]

79: Zahiren çirkin perdeler altında, güzel neticeler vardır: Üstad Bediüzzaman bu mektupta, yaşanılan bir zararın arkasından yüz faydanın geldiğini, bu yüzden bu sıkıntılara ehemmiyet verilmemesini tavsiye eder.

“Birinci vazife” dediği Asâ-yı Mûsâ [Hz. Mûsâ’nın asâsı, bastonu] mecmuasının yazılmasının çok önemli olduğunu belirtir; fütur [usanç] vermeden birçok elle bu işe sarılmalarını ister.

Âlimlerden sonra muallimlerin de risaleye ihtiyaç hissetmeye başladıklarını yazar.

Her ne olursa olsun, hocalarla münakaşaya girmemeleri konusunda talebelerini ikaz eder……………….……………….174

80: Risale-i Nur, komünizm yangınına su yetiştiriyor: Mustafa Osman’ın Emirdağ’daki yangın münasebetiyle yazdığı bu mektupta, Risale-i Nur’un kendisine hücum edenler ve Nur talebeleri olmak üzere iki kesime seslendiğini belirtir.

Mustafa Osman Risale-i Nur’un kendisine hücum edenlere, komünizmin meydana getirdiği manevî yangına Risale-i Nur’un su yetiştirdiğini; bu yangında ondan başka bir sığınak olamayacağını ve “azîm tehlikelerin çok yakın olduğunu ihsas [hissettirme] ve telâş ve itirazınızı arttırmaktan başka bir işe yaramayan dünya havadislerini” dinlemek için radyo başına koşmak yerine, Risale-i Nur’a koşmalarını tavsiye eder.

Risale-i Nur, Nur talebelerine seslenişinde ise, gelecek endişesi ve geçim sıkıntısından dolayı korkmamalarını, geçici dünya hayatına Nurları tohum olarak ekmelerini, [daha mükemmel] dünya hayatına bakmamalarını, yalnızca hizmete çalışmalarını ve dünyaya baktıkları takdirde de endişe etmemelerini söyler.……………….……………….175

81: Vasiyetnamemdir: Üstad Bediüzzaman yazdığı vasiyetnamesinde, eserlerini ve her şeyini on iki varisine emanet ettiğini belirtir.……………….……………….179

650

82: Asâ-yı Mûsâ [Hz. Mûsâ’nın asâsı, bastonu] mecmuası ile Haşir Risalesi [öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanmayı delilleriyle ispat eden risale, Sözler’de yer alan Onuncu Söz] ve Mu’cizât risalelerinin yazılması: Üstad Bediüzzaman bu mektupta, “Birinci ve ikinci vazife” şeklinde ayırdığı Asâ-yı Mûsâ [Hz. Mûsâ’nın asâsı, bastonu] mecmuasının yazılması ile Haşir Risalesi [öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanmayı delilleriyle ispat eden risale, Sözler’de yer alan Onuncu Söz] ve Mucizât [bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şeyler] risalelerinin yazılmasının ne durumda olduğunu sorar.

Talebelerinin çalışmaları ve dualarının kendisine büyük yardımda bulunduğunu belirtir.

Üstad, yapılan her bir zulmün altında bir rahmetin bulunduğunu; şahsına yapılan zulümlerin Risale-i Nur’u büyük zararlardan kurtarması ve zulmü yapanların akıbetlerinden dolayı onlara beddua bile etmediğini yazar.……………….……………….180

83: Halil İbrahim’in tevafuklara medar [kaynak, dayanak] mektubu: Üstad Bediüzzaman yazdığı bu mektupta, Halil İbrahim’in mektubunun şahsını övdüğünü, ancak iki manidar tevafuğa sebep olması cihetiyle onu kabul ettiğini belirtir. İlki, yapılan bir ihanete manevî bir cevap hükmünde gelmesi; ikincisinin de yazıcılar için bir teşvik kamçısı beklediği zamanda gelmesi olduğunu yazar. Üstad bunu, “İbrahim Halil’in sadakati, keramet [Allah’ın bir ikramı olarak bazı kişi ve varlıklarda görülen olağanüstü hal ve özellik] derecesine çıkmış” şeklinde yorumlar.

Feyzi ve Emin Efendilerin ve diğer sadık Kastamonu talebelerinin hizmetlerine devamlarının kendisini sevinç gözyaşlarıyla ağlattığını ifade eder.

Kardeşi Abdülmecid’den kendisi hakkında endişelenmemesini ister.……………….……………….181

84: Zaman telif [kaleme alma] değil, neşir zamanıdır: Üstad Bediüzzaman bu mektupta, birçok talebesinden gelen mektuplara kısaca cevap yazar.

Hüsrev Altınbaşak’ın kendisinin bedeline ölmek istemesi üzerine, şimdiki zamanın telif [kaleme alma] değil, neşir zamanı olduğunu ifade eder. Hüsrev Efendiye, onun hayatının kendi hayatından daha faydalı olduğunu belirtir.

Denizlili Hasan Feyzi’nin dördüncü şehnamesi ile Denizli talebelerinin hizmetlerini, “Benim zehirli, şiddetli hastalığıma bir merhem oldu” şeklinde yorumlar.

Üstad, Marangoz Ahmed [çokça medhedilen, övülen] Efendinin medrese-i Nuriye [Risale-i Nur’ların okunduğu yerler] namına yazdığı taziyenamesiyle Konyalı Sabri Efendinin vasiyetname münasebetiyle yazdığı kasidesi [büyük bir şahsı övmek için yazılan şiir] hakkında düşüncelerini serd eder.……………….……………….183

85: Tevafuklar birer keramet-i Nuriyedir: Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, vasiyetini yazdığı zamanda münafıkların kendisini zehirlendiğini; yine aynı zamanda vefat ettiğini zanneden talebelerden vefatına dair mektuplar aldığını belirtir. Bu gibi beş olayın aynı zamanda vuku bulmasıyla tevafuk ettiğini ve bunların bir keramet-i Nuriye olduğunu ifade eder.……………….……………….185

86: Mânevî kışın maddî hastalığa da sebep olduğu: Üstad Bediüzzaman, birkaç gece kolunun şiddetli bir şekilde ağrıdığını; ağrının sebebinin oranın soğuk havasıyla yapılan tazyikatların [baskılar] meydana getirdiği manevî kış olduğunu belirtir ve dua ister.……………….……………….186

87: Üstadı yeniden zehirlediler: “Şahsım Risale-i Nur’a ve şakirtlerine [öğrenci] siperdir”: Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, Isparta talebelerinin Risale-i Nur ve diyanet açısından meydana getirdikleri hizmetin, Nur talebelerinin çektikleri bütün sıkıntıları unutturduğunu ifade eder.

Halil İbrahim’in dördüncü şehnâmesinin güzel olduğunu belirtir.

Kendisini tekrar zehirlediklerini belirtir. Ancak yapılan bu suikastlerin Risale-i Nur ve şakirtleri [öğrenci] yerine şahsına geldiğini, bu yüzden talebelerinden merak etmeyerek bir açıdan memnun olmalarını ister.……………….……………….187

88: Dahiliye Vekiliyle [İçişleri Bakanı] hasbihalden bir parçadır: Üstad Bediüzzaman’ın Eski Dahiliye Vekili [İçişleri Bakanı] Hilmi Uran’a yazdığı bir mektubudur.

Üstad bu mektubunda Hilmi Beye yaşadığı sıkıntıları, şahsına yapılan baskı ve zulümleri, siyasetten uzak durmasını, münzevi ve fakir hayatını, bu memlekete yaptığı hizmetleri, küfürle mücadelesini ve faydalarını, siyasetten ve bu dünyadan alâkasını kestiğini, âhiretine ve ihlâsına zarar gelmemesi için halkın beğenisinden kaçtığını, talebelerinin hüsn-ü zanlarından [güzel düşünce] ve medihlerinden [övgü] çekindiğini anlatarak, Afyon Valisi ve Emirdağ zabıtasının kendisine yaptığı zulmün vicdansızlık ve kanunsuz olduğunu dile getirir.……………….……………….188

89: Çalışkanlar hanedanı! Risale-i Nur ve şakirtlerini [öğrenci] himaye etmeye vazifelidir: Üstad Bediüzzaman’ın Çalışkanlar Hanedanından Osman, Mehmed ve Hasan Efendilere yazdığı mektubudur. Üstad, onların yaptıkları hizmetlere karşı talebelerin ve ehl-i hakikatin [bir meselenin hakikatini ve gerçek yönlerini bütün yönleriyle araştırarak elde eden kimseler] teveccühünü [ilgi] kazandıklarını; bu yüzden Risale-i Nur ve şakirtlerini [öğrenci] himaye ve muhafaza etmeye vazifeli olduklarını ifade eder.……………….……………….190

90: Talebelerden gelen hizmet haberleri: Üstad Bediüzzaman bu mektupta, talebelerin yüksek makamlar için dilekçe mahiyetinde kullanabilecekleri bir hasbihali gönderdiğini belirtir.

651

Yeğeni Nihad, Hulûsi Yahyagil ve Re’fet Barutçu’nun yaptıkları hizmetleri yazdıkları ve tevafuklu bir şekilde gelen mektuplarıyla, hakkında haber alamadığı Yâkup Cemal Efendinin hizmete devam ettiğini yazdığı mektubunu aldığını ve çok memnun olduğunu ifade eder.……………….……………….190

91: Ehl-i hakikatin [bir meselenin hakikatini ve gerçek yönlerini bütün yönleriyle araştırarak elde eden kimseler] enfüsî [insanın kendi iç dünyasına ait şeyler] tefekkürü: Üstad Bediüzzaman bu mektupta, Hülâsatü’l-Hülâsa [özetin özeti] ile Cevşenü’l-Kebir‘i [büyük zırh anlamında Peygamberimize vahiyle gelen büyük ve önemli bir dua] okurken “Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır” hadisinin ince bir mânâsının kendisine zahir olduğunu belirtir.

İnsanın, sahip olduğu mizancıklar [ölçü] içinde, kat’î ve şuhudî ve iz’anî [kesin şekilde inanma] bir vicdan, bir itminan, [inanma, kalben tatmin olma] bir iman ile Allah’ın sıfat ve esmâsını tasdik ettiğini ifade eder. İnsanın, sahip olduğu bu özellikler vasıtasıyla iman-ı tahkikîyi [araştırma ve incelemeye dayanan iman] kazanabileceğini yazar. Bu hakikatten hareketle, ehl-i tarikatin [tarikata mensup olanlar] enfüsî [insanın kendi iç dünyasına ait şeyler] ve âfâkî [dış dünyaya ait] seyahatleri gibi, ehl-i hakikatin [bir meselenin hakikatini ve gerçek yönlerini bütün yönleriyle araştırarak elde eden kimseler] de yine iki yolla iman ve tasdikte hareket ettiklerini anlatır.……………….……………….191

92: Eski Said yok; yenisi ise herşeye tahammül ediyor: Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, gizli düşmanların her desiseyi [hile, aldatma] denediklerini ve hepsinin de akim [sonuçsuz, verimsiz] kaldığını; bu kez ise insanları kendisinden ürkütmek için dehşetli propaganda yaptıklarını belirtir.

Üstad, Hasan Feyzi ve Halil İbrahim Efendinin yazdıkları şahsını öven mersiye ve vedânâmelerini, az bir düzeltmeyle, kabul ettiğini ifade eder.

Zehrin sinirlerinde kötü bir etki yaptığını, önceden sahip olduğu merdumgirizlik hastalığının daha da şiddetlendiğini yazar. Emirdağ’ın havasının kendisine çok dokunduğunu belirtir. Fakat bütün bu sıkıntılara, Risale-i Nur’un ve şakirtlerinin [öğrenci] selâmeti için sabretmeye gönüllü olduğunu ifade eder. Bu ağır yük altında talebelerinden dua, şefkat, himmet [ciddi gayret] ve acımalarıyla kendisine yardım etmelerini ister.……………….……………….194

93: Celcelûtiye’de Risale-i Nur’a açık işaretler var: Üstad Bediüzzaman, Isparta ve civarındaki talebeleri, yirmiden fazla Asâ-yı Mûsâ [Hz. Mûsâ’nın asâsı, bastonu] risalesini tevafuklu yazmalarından dolayı tebrik eder ve onlara dua eder. Onların bununla insanları imana getiren ve eski İslâm mücahidlerinin gerçekleştirdikleri bir hizmeti gördüklerini belirtir.

Hz. Ali’nin (r.a.) Celcelutiye’de, çok açık bir tarzda Risale-i Nur’a ve ehemmiyetli risalelere işaret ettiğini ve telif [kaleme alma] açısından en son yazılacak risalenin de Asâ-yı Mûsâ [Hz. Mûsâ’nın asâsı, bastonu] risalesi olacağını haber verdiğini ifade eder. Asâ-yı Mûsâ [Hz. Mûsâ’nın asâsı, bastonu] risalesinin Celcelutiye’de zikredilen vasıflara uyduğunu anlatır.……………….……………….196

94: Mu’cizât Mecmuasının çoğaltılması ve tashihin önemi: Üstad Bediüzzaman bu mektupta, “ikinci vazife” dediği Mu’cizât Mecmuasının çoğaltılmasına geçilmesinden çok memnun olduğunu belirtir. Risalelerin tashihinin önemli olduğunu ve bir harfin veya noktanın yanlış yazılması halinde kıymetli bir mânânın zâyi olduğunu ifade eder.……………….……………….198

95: Kastamonu talebelerinin Ispartalılarla omuz omuza vermesi: Üstad Bediüzzaman yazdığı bu mektupta, Kastamonu’daki Hilmi, İhsan, Emin ve Taşköprülü Sadık gibi talebelerinin yaptıkları hizmetler sayesinde Isparta talebeleriyle omuz omuza geldiklerini belirtir. Daha önce bulunduğu Barla ve Kastamonu’daki mekânları gezerken, talebelerini düşünerek hasretle ağladığını yazar.

Barla’nın Nurların ilk medresesi olduğunu, bu yüzden Nurların yazılmasında eksiksiz çalışmanın herkesten önce Barla’daki talebelerin vazifesi olduğunu ifade eder.……………….……………….199

96: Taarruz anında kar, fırtına ve zelzelenin gelmesi: Üstad Bediüzzaman bu mektupta, Hüsrev Efendinin birkaç hafta mektup göndermemesi, risaleleri Konya’ya gönderdiğini ve yeni yazılan Asâ-yı Mûsâ [Hz. Mûsâ’nın asâsı, bastonu] mecmualarını aldığını münafıkların haber alması gibi durumların kendisini endişelendirdiği bir zamanda şiddetli bir kar, fırtına ve ardından zelzelelerin geldiğini belirtir. Daha sonra bu musibetlerin Afyon ve Eskişehir vilâyetlerine mahsus olduğunu görünce bütün talebelere değil, yalnız kendisine bir taarruzun olduğunu ifade eder.

Daha sonra Mehmed Feyzi, Emin, Halil İbrahim, Hüsrev, Salâhaddin, Feyzi ve Tavaslı Molla Mehmed Efendilerin yazdıkları mektupları ve onlar hakkındaki düşüncelerini anlatır.……………….……………….200

97: Sava ve Safranbolu talebeleri: Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, Isparta’nın Sava köyünden Ahmed [çokça medhedilen, övülen] Efendinin fıkrasıyla [bölüm] Safranbolu’dan Hıfzı Efendinin iki çocuğunun Asâ-yı Mûsâ [Hz. Mûsâ’nın asâsı, bastonu] mecmuasını yazmalarının kendisini çok memnun ettiğini belirtir.

Maruz kaldığı elim sıkıntılara sebep olan şeylerden birinin ne olduğunu açıklar.……………….……………….202

98: Yeşil oğlu Mehmet Salih’in Dahiliye Vekiline [İçişleri Bakanı] yazdığı Üstad ile ilgili ricanâmesi: [ümit] Yeşil Oğlu Mehmed Salih’in Dahiliye Vekili [İçişleri Bakanı] Hilmi Uran’a yazdığı bir ricanamedir. [ümit] Erzurum’un eski milletvekillerinden Yeşil Oğlu Mehmed Salih bu mektubunda, Üstad Bediüzzaman’ın hayatı boyunca Türk milleti için yaptığı maddî ve manevî hizmetleri anlatır. Onun, din ve dindarları sevmeyen bazı kimselerin asılsız iddialarıyla yirmi seneden beri “hapis cezaları ve yakınlarıyla görüşmekten men edilme” gibi sıkıntılara maruz bırakıldığını ifade eder. Mehmed Salih Efendi, Üstadın ilmî kudretini ve ilim adamla

652
653

İstanbul hocalarına, Risale-i Nur’u takdir eden Fetva Emini Ali Rıza, Ahmed [çokça medhedilen, övülen] Şirani, Şevket [büyüklük, haşmet] Efendi ve Mehmed Âkif gibi insaflı zatlar hatırına gücenmediğini belirtir.

Talebelerine, hocalara dostâne muamele etmede dikkat etmelerini tavsiye eder.……………….……………….214

108:Hıllet, ihlâs ve uhuvvet [kardeşlik] şahsî medihleri [övgü] kabul etmez: Üstad Bediüzzaman bu mektupta, Safranbolulu talebelerinin üç aylarını ve mübarek gecelerini tebrik eder. Gönderdikleri tebriki, şahsının çok fazla övülmesinden dolayı Lâhikaya koymadığını belirtir.

Nur mesleğinin “hıllet“, [çok güçlü dostluk] “ihlâs” ve “uhuvvet[kardeşlik] gibi esaslarının bu tarz övgülere izin vermediğini anlatır. Bu övgülerin, bu enaniyet asrında Nurların sâfiyetine ve hâlisiyetine [samimilik] zarar verebileceğini ifade eder.……………….……………….217

109: Tashihlerdeki sıkıntılara bedel iki ücret ve üç ayların sevabı: Üstad Bediüzzaman talebelerine yazdığı bu mektupta, içinde bulundukları üç aylarda, talebelerin şirket-i mâneviyeyle [mânevî şirket, ortaklık] ve Zülfikâr-ı Mucizat’ı yazmakla çok sevap kazanacaklarını belirtir.

Asâ-yı Mûsâ [Hz. Mûsâ’nın asâsı, bastonu] tashihini yaparken sıkıntılarına karşılık olarak, Allah’ın iki mânidar tevafukla ücretini gönderdiğini anlatır.……………….……………….218

110: Risale-i Nur’u yazmak mahrumiyete değil, berekete vesiledir: Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, yaz mevsiminin, geçim sıkıntısının ve yeni girilen üç ayların Nurların yazılmasını aksatmayacağını belirtir. Aksine, hem berekete hem de tefekkürî [düşünme ve ibret alma şeklinde] bir ibadete vesile olacağını ifade eder.

Daha sonra Üstad, bir talebenin bazı risalelerin şevkle yazılması ve okunması zamanında yağmurla rahmetin geldiği müşahedesini aktarır.……………….……………….219 [kuturlar, çaplar; her taraf]

111: Samimî ve çalışkan Konyalı Sabri ve kahraman Rüştü: Üstad Bediüzzaman bu mektupta, “Hüsrev’le bir ruh iki ceset ve kahraman” şeklinde vasıflandırdığı Rüştü Efendinin neşir için bir makineyi almaya çalışmasının ehemmiyetli bir fütuhatın [fetihler, yayılmalar] başlangıcı olduğunu belirtir.

Konyalı Sabri’nin hâlis, samimî ve çalışkan bir Nurcu olduğunu ifade eder; onu ve onu teşvik eden Konya âlimlerini tebrik eder.……………….……………….219

112: Muhacir Hâfız Ahmed [çokça medhedilen, övülen] Üstada: “Mezarın Barla’da olmalı.”: Üstad Bediüzzaman talebelerine yazdığı bu mektupta, bütün akrabalarıyla Nurlara hizmet eden Muhacir Hâfız Ahmed‘in [çokça medhedilen, övülen] vefatının, yeğeni Abdurrahman’ın vefatı gibi kendisini sarstığını belirtir. Üstad, kendisinin Sava’da defnedilmeyi arzuladığını belirttiği zamanda, Muhacir Hâfız Ahmed‘in [çokça medhedilen, övülen] bunu uzaktan hissettiğini ve yazdığı mektupta, “Mezarın Barla’da olmalı” dediğini ifade eder. Onun bu açık sadakat kerametinin [Allah’ın bir ikramı olarak bazı kişi ve varlıklarda görülen olağanüstü hal ve özellik] Nurcuların imanla kabre gireceğini ispatladığını yazar.

Refet [esirgeme, koruma, acıma] Efendinin, İstanbul’da Nurlara herkesin ekmek gibi ihtiyacının olduğunu yazdığı mektubunda, İstanbul’da gerçekleşen yeni fütuhatları [fetihler, yayılmalar] da aktardığını [kuturlar, çaplar; her taraf] belirtir.……………….……………….220

113: Zaman ve mekân [içinde bulunulan yer ve zaman] Nur talebelerinin beraberliğine engel değildir: Üstad Bediüzzaman talebelerine yazdığı bu mektupta, Hüsrev Efendinin tashih, tevzi, [(sahiplerine) dağıtma] tedbir, muhabere, Nurların neşir ve yetiştirmesi gibi önemli vazifelerde çalıştığını belirtir ve onu tebrik eder.

Sava medrese-i Nuriyesinin [Risale-i Nur’ların okunduğu yerler] talebelerine her zaman yakın olmayı ve vefatından sonra onların mezaristanında defnedilmeyi istediğini; ancak daha sonra Nur talebelerinin beraberliğine zaman ve mekânın [içinde bulunulan yer ve zaman] perde olamadığının ihtar edildiğini ifade eder.……………….……………….221

114: Tebrike gelen mübarek güvercin: Üstad Bediüzzaman talebelerine yazdığı bu mektupta, talebelerin geçen Beraat Kandillerini ve Ramazan-ı Şeriflerini tebrik eder. Ve hem Asâ-yı Mûsâ‘yı, [Hz. Mûsâ’nın asâsı, bastonu] hem Beraat Gecesini tebrik etmek için gelen bir güvercinden bahseder.……………….……………….222

115: Feyzi ve Emin Efendilerin sadakatlerinin kerameti: [Allah’ın bir ikramı olarak bazı kişi ve varlıklarda görülen olağanüstü hal ve özellik] Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, Kastamonu talebelerinden Mehmed Feyzi ve Emin’in kendisinin Kastamonu hayatını bir tarihçe halinde yazdıklarını; içinde şahsını öven çok ibareler bulunduğu halde onu kabul ettiğini belirtir. Bunun sebebinin, bu tarihçenin Feyzi ve Emin Efendilerin sadakatlerinin keramet [Allah’ın bir ikramı olarak bazı kişi ve varlıklarda görülen olağanüstü hal ve özellik] derecesine çıktığını gösteren bir tevafuk olduğunu ifade eder.……………….……………….222

116: Risale-i Nur’a set çekildiğinde, belâ fırsat bulup gelir: Üstad Bediüzzaman bu mektubunda, artık karakola gitmeyeceğini; çünkü oraya çağırılmasındaki asıl sebebin halkın karşısında değerinin düşürülmesi ve zanlı gibi gösterilmesi olduğunu belirtir.

Kendisine, talebelere ve Nurlara türlü ihanetlerin yapıldığı bir zamanda dört depremin meydana gelmesini, “Risale-i Nur bir vesile-i def-i belâdır; tâtile [Allah’ı inkâr etme] uğradıkça, belâ fırsat bulup gelir” sözleriyle yorumlar.……………….……………….223

654