MEKTUBAT – Sekizinci Mektup (56-58)

56

Sekizinci Mektup

بِاسْمِهِ 1* وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ * 2

  اَلرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ 3 isimleri بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ 4’e girdiklerinin ve her mübarek şeyin başında zikredilmelerinin çok hikmetleri var. Onların beyanını başka vakte tâliken, [geciktirerek, erteleyerek] şimdilik kendime ait bir hissimi söyleyeceğim.

Kardeşim, ben اَلرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ isimlerini öyle bir nur-u âzam [çok büyük nur, ışık] görüyorum ki, bütün kâinatı ihata [herşeyi kuşatma] eder ve her ruhun bütün hâcât-ı ebediyesini [sonsuz ihtiyaçlar] tatmin edecek ve hadsiz düşmanlarından emin edecek, nurlu ve kuvvetli görünüyorlar. Bu iki nur-u âzam [çok büyük nur, ışık] olan isimlere yetişmek için en mühim bulduğum vesile, fakr ile şükür, acz ile şefkattir; yani ubûdiyet [Allah’a kulluk] ve iftikardır. [Allah’a karşı fakirliğini hissetme ve gösterme]

Şu mesele münasebetiyle hatıra gelen ve muhakkikîne, [gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen] hattâ bir üstadım olan İmam-ı Rabbânî’ye muhalif olarak diyorum ki:

Hazret-i Yakup aleyhisselâmın Yusuf aleyhisselâma karşı şedit [çok şiddetli] ve parlak hissiyatı, muhabbet ve aşk değildir, belki şefkattir. Çünkü, şefkat, aşk ve muhabbetten çok keskin ve parlak ve ulvî ve nezihtir [temiz] ve makam-ı nübüvvete [peygamberlik makamı] lâyıktır. Fakat muhabbet ve aşk, mecazî mahbuplara [sevgili] ve mahlûklara [varlıklar] karşı derece-i şiddette [şiddet derecesi, şiddetli bir derece] olsa, o makam-ı muallâ-yı nübüvvete [peygamberliğin yüce makamı] lâyık düşmüyor. Demek, Kur’ân-ı Hakîmin [her âyet sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân] parlak bir i’câz [mu’cize oluş] ile, parlak bir surette gösterdiği ve ism-i Rahîm‘in [Allah’ın herbir varlığa merhamet ve şefkati olduğunu bildiren ismi]

57

vusûlüne [kavuşma, erişme] vesile olan hissiyat-ı Yakubiye, yüksek bir derece-i şefkattir. [şefkat derecesi] İsm-i Vedûda vesile-i vusûl [kavuşma vesilesi] olan aşk ise, Züleyha’nın Yusuf aleyhisselâma karşı olan muhabbet meselesindedir. Demek Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, [açıklamaları mu’cize Kur’ân] Hazret-i Yakup aleyhisselâmın hissiyatını ne derece Züleyha’nın hissiyatından yüksek göstermişse, şefkat dahi o derece aşktan daha yüksek görünüyor.

Üstadım İmam-ı Rabbânî, aşk-ı mecazîyi [gerçek olmayan aşk, geçici şeylere âşık olma] makam-ı nübüvvete [peygamberlik makamı] pek münasip görmediği için demiş ki: “Mehâsin-i Yusufiye, mehâsin-i uhreviye [âhirete ait güzellikler] nev’inden olduğundan, ona muhabbet ise mecazî muhabbetler nev’inden değildir ki, kusur olsun.”1

Ben de derim: Ey Üstad, o tekellüflü [zahmetli] bir tevildir. Hakikat şu olmak gerektir ki: O muhabbet değil, belki yüz defa muhabbetten daha parlak, daha geniş, daha yüksek bir mertebe-i şefkattir. [şefkat derecesi]

Evet, şefkat bütün envâıyla [tür] lâtîf [çok lütuf ve ihsanda bulunan Allah] ve nezihtir. [temiz] Aşk ve muhabbet ise, çok envâına [tür] tenezzül edilmiyor.

Hem şefkat pek geniştir. Bir zât, şefkat ettiği evlâdı münasebetiyle, bütün yavrulara, hattâ zîruhlara [ruh sahibi] şefkatini ihata [herşeyi kuşatma] eder ve Rahîm isminin ihatasına [herşeyi kuşatma] bir nevi âyinedarlık [bir şeyin özelliklerini yansıtan, ayna olan] gösterir. Halbuki aşk, mahbubuna hasr-ı nazar [dikkati bir şey üzerinde toplama] edip herşeyi mahbubuna feda eder. Yahut mahbubunu îlâ ve senâ etmek için başkalarını tenzil [indirme] ve mânen zemmeder [ayıplama, kötüleme] ve hürmetlerini kırar. Meselâ biri demiş: “Güneş mahbubumun hüsnünü [güzellik] görüp utanıyor; görmemek için bulut perdesini başına çekiyor.” Hey âşık efendi! Ne hakkın var, sekiz İsm-i Âzamın [Cenâb-ı Hakkın bin bir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı] bir sahife-i nuranîsi [nurlu sayfa] olan güneşi böyle utandırıyorsun?

Hem şefkat hâlistir, mukabele [karşılama; karşılık verme] istemiyor, sâfi ve ivazsızdır. [karşılıksız, bedelsiz] Hattâ en âdi mertebede olan hayvânâtın yavrularına karşı fedakârâne, ivazsız [karşılıksız, bedelsiz] şefkatleri buna delildir.

58

Halbuki aşk ücret ister ve mukabele [karşılama; karşılık verme] talep eder. Aşkın ağlamaları bir nevi taleptir, bir ücret istemektir.

Demek, suver-i Kur’âniyenin [Kur’ân’ın sûreleri] en parlağı olan Sûre-i Yusuf’un en parlak nuru olan Hazret-i Yakup’un (a.s.) şefkati, ism-i Rahmân [Allah’ın Rahmân ismi; kullarına karşı sınırsız rahmet sahibi olan ve rahmetinin eserleri dünya ve âhireti dolduran Allah] ve Rahîm’i gösterir ve şefkat yolu rahmet yolu olduğunu bildirir. Ve o elem-i şefkate [şefkat acısı] devâ olarak da فَاللهُ خَيْرٌحَافِظًا وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ 1 dedirir.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى 2

Said Nursî